Jung’un gölgesinden fırlayan, psikolojik gerilimin iki devi: Roman Polanski’nin 1965 tarihli “Repulsion”ı ve David Lynch’in 1986 yapımı “Blue Velvet”. Her ikisi de zihnin karanlık dehlizlerine inen, rahatsız edici atmosferleriyle izleyicinin belleğine kazınan filmler. “Repulsion”, Catherine Deneuve’ün canlandırdığı Carol Ledoux karakteri üzerinden bir kadının akıl sağlığının yavaş yavaş çözülüşünü, deliliğin soğuk ve ıssız koridorlarında nasıl kaybolduğunu anlatırken, “Blue Velvet” ise bir banliyö kasabasının kusursuz görünen yüzeyinin altında yatan çürümüşlüğü, şiddeti ve cinsel sapkınlığı keşfetmeye çağırır.
“Repulsion”da Carol, erkeklerden duyduğu tiksinti ve cinsel fobiyle boğuşan genç ve çekingen bir kadındır. Ablası tatile gittiğinde yalnız kalan Carol’ın dünyası, halüsinasyonlar ve paranoyalarla yıkılmaya başlar. Duvarlardan uzanan eller, çatlayan zeminler, banyodan sızan irin… Her şey, Carol’ın iç dünyasındaki çöküşün dışavurumu haline gelir. Polanski, seyirciyi Carol’ın çarpık gerçekliğine hapseder; bu durum, izleyicinin de klostrofobik bir deneyim yaşamasını sağlar. Film, cinsel baskının ve travmanın birey üzerindeki yıkıcı etkilerini ürkütücü bir gerçekçilikle sergiler.
“Blue Velvet” ise Jeffrey Beaumont’un kesik bir kulak bulmasıyla başlayan, masumiyetin kaybolduğu ve karanlık arzuların yüzeye çıktığı bir hikaye sunar. Lynch, sakin ve pastel tonlu bir banliyö hayatının ardında saklanan sadist Frank Booth ve onun cinsel kölesi Dorothy Vallens gibi karakterlerle, Amerikan rüyasının karanlık yüzünü ifşa eder. Film, cinsellik, şiddet ve sapkınlığın iç içe geçtiği bir dünyanın kapılarını aralar. “Blue Velvet”, tıpkı “Repulsion” gibi, sıradan görünenin altında yatan rahatsız edici gerçekleri araştırır.
Her iki film de görsel dilin ve ses tasarımının psikolojik gerilimi artırmadaki gücünü ustaca kullanır. “Repulsion”da Carol’ın ruh halini yansıtan donuk renk paleti ve rahatsız edici ses efektleri, filmin klostrofobik atmosferini pekiştirir. “Blue Velvet”ta ise Bobby Vinton’ın ikonik şarkısı "Blue Velvet"ın kasvetli atmosferi ve Angelo Badalamenti’nin tüyler ürpertici müzikleri, filmin tekinsizliğini vurgular.
“Repulsion” ve “Blue Velvet”, insan zihninin karanlık köşelerini keşfeden, rahatsız edici ama bir o kadar da büyüleyici sinema örnekleridir. Cinsel travma, paranoya, şiddet ve sapkınlık gibi temalar, her iki filmi de türün önemli yapıtları haline getirir. Eğer psikolojik gerilimin derinliklerine inmek ve zihnin en karanlık labirentlerinde kaybolmak istiyorsanız, “Repulsion” ve “Blue Velvet” mutlaka izlemeniz gereken filmlerdir. Her ikisi de sizi koltuğunuza mıhlayacak ve uzun süre etkisinden kurtulamayacağınız bir deneyim sunacaktır.
REPULSİON | TİKSİNTİ |1965 Filmini izlemeni öneririm.
© 2025 Tüm hakları saklıdır.
NOT: Tüm metinleri ve görselleri farkındalık kazandırmak amacı için paylaşıyorum.